Olmadan dalinda curuyenler burda toplaniyor

17 Ekim 2009

Ne te Retourne Pas




İtalyan Monica Bellucci ve Fransız Sophie Marceau, yeni filmleri "Ne te Retourne Pas"ın tanıtımı için çırılçıplak soyunup Paris Match dergisine kapak olmuştu. 62. Cannes Film Festivali'nde filmin galasına katılan ikili, kırmızı halı üzerinde dergideki pozun aynısını verdi. Marceau, "Monica'nın göğüsleri göğüslerime değdiğinde setteki herkesin ağzı açık kaldı. Sadece fiziksel değil, duygusal olarak da yakınlaştık", Bellucci ise "Sophie'yi çok beğeniyorum" demişti.
2 comments

Ben olsam affetmem


ya işte boyle aleks, iste boyle!...
yillar cabuk gecti, hem de cok cabuk...ama bana cok şey ogretti...
insan denilen dusunen, seven, konusan, hisseden yaratigin erişmekte en zorlandigi yetisi sadakati olmuştur...
zaten hayatta bana kimse senin kadar sadik kalamadi...
bir insanda ego ayyuka cikmaya gorsun. herşey degişir. aleks, her şey...
kimisi herşeye ragmen insanlari kazanmaya calişir, ister siyah olsun, ister beyaz...hic farketmez !
tanrinin yarattigi her kulu kucaklar ve insani sevmeyi bir ibadet sayar!..
ama bazen yuzlerce bazen de binlerce hayal kirikligi ile yuz yuze gelir insan!
hayat kirikligi olur yani!
kimisi de tum bunlara ragmen affetmeyi en buyuk erdem sayar.
buyuklugunden bir şey kaybetmemek icin affetmeyi ogrenir...
benim adim robinson sevgili aleks...
ben affetmem, skerim belasini! ...
1 comments

14 Ekim 2009

Günün Sorusu; Hangisi Marlboro Man? (Şaşırtmalı & Ödüllü)











3 comments

Orada


“Orada”nın dünya prömiyeri Ghent Film Festivali'nde!

Parçalanmış bir aile, bir günlüğüne “Orada” adlı filmde bir araya geliyor... Çekimleri Büyükada'da tamamlanan “Orada”nın 25 Aralık'ta vizyona girmesi planlanıyor. Dolunay Soysert ve Sinan Tuzcu'nun başrollerini paylaştığı Orada, vizyona doğru geri sayarken yapımcı ve yönetmenleri Hakkı Kurtuluş ile Melik Saraçoğlu, Reset Magazin'e filme dair görüşlerini aktarıyor. Röportaj biter bitmez “Orada”, Türkiye'deki vizyon tarihinden önce Belçika'da düzenlenecek film müziği konusunda dünyanın en prestijli festivali kabul edilen 6-17 Ekim tarihleri arasındaki Ghent Film Festivali'ne uğurlanıyor.

Özge Öndeş: "Orada" hakkında bilgi verir misiniz?

Hakkı Kurtuluş: Orada; parçalanmış, üyelerinin birbirlerini hayatlarından sildiği, âdeta yok saydığı, ekonomik gücünü yitirmiş bir İstanbul ailesinin 24 saatliğine bir araya gelişini anlatıyor.

Melik Saraçoğlu: İlk uzun metrajlı filmimiz olan Orada'yı, Kültür Bakanlığı'nın verdiği parasal destek sayesinde çekebildiğimizi de söylemek gerek tabii. Filmin oyuncu kadrosu Dolunay Soysert, Sinan Tuzcu, Erol Günaydın, Füsun Erbulak ve Bahtiyar Engin'den oluşuyor. Ayrıca ekibimizde birçok önemli eserde imzası bulunan önemli isimler de var; Görüntü Yönetmeni Eyüp Boz, Besteci Alper Maral, Kurgucu Çiçek Kahraman gibi...


“Bu rolü Erol Günaydın oynar!”

Özge Öndeş: Oyuncular hakkında görüşleriniz nelerdir?

Melik Saraçoğlu: Gerçek hayatta evli bir çift olan Dolunay Soysert ve Sinan Tuzcu, Orada'da abla ile kardeşi canlandırıyor. Üstelik de hiç iyi geçinemeyen, yıllardır görüşmemiş bir abla kardeşi... Bu durumun ikisi için de zorlayıcı bir yanı olduğu açık (hele bir de birbirlerini böylesi seven bir çift oldukları düşünülünce); fakat altından kalkabildikleri kanaatindeyim. İkisi de Türkiye'nin en ünlü oyuncuları arasında yer alıyor olmalarına rağmen böyle düşük bütçeli ve kısıtlı imkânlara sahip bir filmde oynamayı seve seve kabul ettiler. Bununla da kalmayıp, çekim süresince bize ellerinden gelen her türlü yardımı sağladılar. En ufak bir "şöhret kaprisinde" bulunmadılar. Şeker gibi insanlar gerçekten de... İkisine de minnettarız.

Erol Günaydın'ın canlandırdığı karakteri, daha senaryo yazım aşamasında “bu rolü Erol Günaydın oynar” diye düşünerek yazmıştık. Senaryomuzla kapısını çalıp kendisiyle tanıştığımızda, doğru bir tercih yaptığımızı anladık zaten... Çekimlerin bir yıl öncesinden Erol Bey'le irtibata geçmiş olsak da aradan geçen süre zarfında Erol Günaydın, çok ciddi rahatsızlıklar geçirdi ve bir nevi ölümden döndü; basında çıkan ameliyat haberlerini hatırlarsınız... Çekim günü gelip çattığındaysa kimi sağlık sorunları devam ediyordu. Sonuçta biraz o kendini zorladı, biraz biz kendimizi zorladık ve Erol Günaydın'ın “Orada”daki babayı oynamasını sağlamış olduk.

Anne rolündeki Füsun Erbulak ise yine Erol Bey'in tavsiyesiyle filme katıldı. Anne Hümeyra rolü, gerçekten de fiziksel açıdan çok zorlayıcı ve o yaşlardaki bir kadın oyuncu için epey ürkütücü bir roldü. Erol Bey "bu işin altından kalksa kalksa bizim deli Füsun kalkar" dediğinde biz de Füsun Hanım'ın evinin yolunu tuttuk. Füsun Erbulak'ın bir yan rol olmasına rağmen filmde kilit görevi üstelenen anneyi başarıyla canlandırdığına inanıyorum.

Hakkı Kurtuluş: Bahtiyar Engin'inse hem imam hem de papaz olarak iki dinin din adamını da başarıyla oynayarak ilginç ve kayda değer bir oyunculuk sınavı verdiğini düşünüyoruz. Engin'in İmam Hatip kökenli olması, İmam'ı oynadığı sahnelerde işimizi oldukça kolaylaştırdı.

Özge Öndeş: Orada'yı çekmeye karar vermenizin hikâyesini anlatır mısınız?

Melik Saraçoğlu: Ben Lyon'da lisansımı bitirdikten sonra İstanbul'a dönmüştüm. Hakkı'ysa Paris'te doktorasını yapmaya devam ediyordu. Bir tür "kısır döngü" içine girdiğimizi ve ileriki birkaç yıl boyunca da bu şekilde yaşamaya devam etmek istemediğimizi gördük. İllâ ki film yapacaktık ama ağırdan almanın, harekete geçmemenin bir anlamı yoktu. Sonuçta uzun süren telefon konuşmalarının ardından (teşekkürler Skype) böyle bir film yapmaya karar verdik. Orada, aslında Hakkı'nın yıllar önce yazdığı bir sinopsisti ve filmin şimdiki hâliyle hiç alakası yoktu. Önce sinopsisi, sonra tretmanın bir kısmını bu şekilde iki ayrı ülkeden yazdık, sonra iş ciddiye binince bir araya geldik ve senaryoyu yazmaya koyulduk.

Hakkı Kurtuluş: Kültür Bakanlığı macerası Ankara trenli, bol bürokrasili geçti. Ancak özen ve iyi bir Türkçe'yle hazırladığımız dosyamız kabul gördü ve Orada'yı çekecek çekirdek sermayeyi yaratabildik.

Özge Öndeş: Çekim sırasında yaşadığınız ilginç deneyimler var mı?

Melik Saraçoğlu: Bu ilk uzun metrajlı filmimiz olduğu için çekimlerin tamamının bizim için bir deneyim olduğunu söylemek gerek. Yapım sürecinde de yapım sonrası süreçte de çok şeyler öğrendik. Bunların birçoğunun acılı öğrenim süreçleri olduğu söylenebilir ama ilk film böyle bir şey işte...

Hakkı Kurtuluş: Orada'nın çekim öncesi, çekim ve çekim sonrası aşamalarının hemen hemen tümü "iki genç yönetmenin imtihan ettiği çileler" şeklinde özetlenebilir. Hayatımızda daha önce hiç karşılaşmadığımız derecede zorluklarla karşılaştık. “Orada”, bize pek çok deneyim kattı ama doğrusunu söylemek gerekirse ömrümüzden de bir ısırık kopardı. Bilmiyorum her ilk film böyle midir; ama bizimkisi gerçekten "ilginç" sözcüğünü taşırırcasına dolu bir deneyimdi!

Melik Saraçoğlu: Bir de çekim ekibini ara sıra muz, gofret, çikolata gibi şekerli besinlerle besleyip hoş tutmak gerektiğini öğrendik; özellikle sesçiniz İsmail Karadaş ise...


Ghent'te çay partisi!

Özge Öndeş: Orada'nın yurtiçi ve yurtdışı festival planları nelerdir?

Melik Saraçoğlu: Yurtiçi festivaller hakkında henüz bir şey söylemek için erken. Önümüzde Bursa, Ankara, İstanbul ve Adana var. Oldukça uzun bir süreç olduğu için hangilerine katılırız, şimdiden söylemek zor.

Katılacağımız yurtdışı festivallerinin ilki, dünya prömiyerimizi de gerçekleştireceğimiz Ghent Film Festivali. Ghent, aynı zamanda film müziği konusunda dünyanın en prestijli festivali olarak da gösteriliyor. Dolayısıyla, en iyi film ve diğer bildiğimiz ödüllerin yanı sıra, bestecimiz Alper Maral'ın burada “En İyi Müzik Ödülü” kazanma ihtimali de var. Bu gerçekleştiği takdirde Alper Maral'ın evine gidip çaya kurabiye bandırarak ufak çaplı bir kutlama yapmayı planlıyoruz. Ödül alamazsa da bisküvi bandırmakla yetinebiliriz...

Hakkı Kurtuluş: Alper Maral bilgi birikimi ve yeteneğiyle şu an sadece ülkemizin değil, günümüz çağdaş müziğinin de sıra dışı bir ismi. Alper, film boyunca çalıştığımız arkadaşlarımız arasında belki de frekanslarımızın en çok uyuştuğu kişi oldu.

Filmin festival macerasına gelince... “Orada”, Ghent'ten sonra Fransa'da üç festivalde, Slovakya, Hindistan ve daha pek çok ülkede yarışacak, gösterilecek.

Özge Öndeş: Bize kendinizden bahseder misiniz?

Hakkı Kurtuluş: 1980 doğumluyum. Galatasaray, Lyon, Tübingen Üniversiteleri, ENS-LSH ve EPHE'de sinema, edebiyat ve Alman etütleri okudum. Sinema, edebiyat ve akademi hayatımın üç temel uğraş alanı. Sinema adına günümüzde üretilen genelgeçer filmleri değil, Bergman'dan Tarkovsky'e, Bunuel'den Fellini'ye, Truffaut'ya uzanan bir kuşağın birikimini kendime referans alıyorum.

Melik Saraçoğlu: 1984 yılında İstanbul'da doğdum. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Lyon ve Viyana'da sinema-edebiyat lisansı yaptım. “Sinema Defteri”, “Empire Türkiye” gibi mecralarda sinema yazıları yazdım. Edebiyatla da ilişkimi soğutmamak için elimden geleni yapıyorum.

Özge Öndeş: Filme dair eklemek istedikleriniz var mı?

Hakkı Kurtuluş: “Orada”nın sadece "sanat" veya "festival" filmleri statüsünde değerlendirilmemesini umarım. Her şeyden önce “Orada”, benim için "düzgün yapılmaya çalışılmış" bir filmdir. İyi mi kötü mü olduğuysa izleyiciye kalmış!

Melik Saraçoğlu: “Orada”, sinemasal kariyerimiz boyunca yavaş yavaş yerleşeceğine inandığım kendi sinema dilimizin oluşmasında önemli bir adım. Daha yolumuz uzun elbette...
1 comments

13 Ekim 2009

Z bilet al da gidelim


DÖNÜŞÜM/NE TE RETOURNE PAS
Yönetmen: Marina de Van
Oyuncular: Sophie Marceau, Monica Bellucci, Andrea Di Stefano, Thierry Neuvic
Fransa-Lüksemburg-Belçika, 200935 mm / Renkli / 110'Fransızca; Türkçe altyazılı
E 18 Pz. 21.30 / E 22 Pe. 13.30 / GM 22 Pe. 21.30 / GM 24 Ct. 11.00
Bir yazar olan Jeanne, evinde bazı şeylerin değiştiğini fark eder. Bedeninde de farklılıklar vardır ama etrafında hiç kimse bunları görmez. Ailesi, yeni kitabını bitirmeye çalışırken duyduğu gerilimin bu korkulara neden olduğunu söyler ve Jeanne'ın hassasiyetini dikkate almaz. Oysa daha derinlerde, daha da huzursuz edici bir şeyler olmaktadır. Annesinin evinde gördüğü bir fotoğrafın izinde İtalya'ya giden Jeanne, burada bir kadının peşine düşer ve bu kadına dönüştüğünü fark eder. Gerçek kimliğinin tuhaf sırrı sonunda açığa çıkacaktır. Tüyler ürpertici atmosferi ve güçlü oyuncu kadrosuyla Dönüşüm, psikolojik gerilim türünün bildik öğelerini alışılmadık biçimlerde ve yine kadın ekseninde kullanırken yönetmen Marina de Van'ın önceki filmi Derimin Altında'yı hatırlatıyor.
3 comments

Film Ekimi







HAYATA ÇALIM AT/LOOKING FOR ERIC
Yönetmen: Ken Loach



Oyuncular: Steve Evets, Eric Cantona, Henshaw, Stephanie Bishop



İngiltere-Fransa-İtalya, 200935 mm / Renkli / 116'İngilizce; Türkçe altyazılı
E 17 Ct. 21.30 GALA
Her ne kadar futbol delisi bir postacıyı anlatsa da, bu film pekâlâ bir Ken Loach filmi. Daha önceki bazı filmlerinde futbol sahneleri kullanan ve gerçek bir futbol hastası olan yönetmen Ken Loach, komedi ve dram öğelerini içeren bu filminde, Manchester United'ın 1997'de futbolu bırakan Fransız forveti Eric Cantona'yı hayallerinde gören Manchester'lı postacı Eric'i anlatıyor. Postacı Eric, karısı onu terk ettikten sonra haşarı üvey oğullarıyla başa çıkamayan, panik atak krizleri geçiren, üstüne üstlük otuz yıldır sevdiği Lily'ye bile açılamayan çaresiz bir adamdır. İşte böyle anlarda, sarıldığı özel bir arkadaşı vardır: Her akşam ona görünen ve trompet çalan futbol dehası, filozof Eric Cantona...

0 comments

Film Ekiminin çılgın filmi




GEL PORNO ÇEVİRELİM/HUMPDAY
Yönetmen: Lynn Shelton
Oyuncular: Mark Duplass, Joshua Leonard, Alycia Delmore, Lynn Shelton
ABD, 200935 mm / Renkli / 92'İngilizce; Türkçe altyazılı
E 17 Ct. 19.00 / E 21 Ça. 11.00 / GM 24 Ct. 19.00


2009 Sundance Bağımsızlık Ruhu Jüri Özel Ödülü“Son zamanların en iyi ve en özgün Amerikan komedilerinden biri” olan bu “zekice, sürprizlerle dolu, incelikli” film, ünlü “heteroseksüel panik”le dalgasını geçerken yakın dostluğun sınırlarını “eşcinselliğin de ötesinde” zorluyor. Mutlu bir evlilik sürdüren Ben, üniversitedeki çılgın günlerini çoktan ardında bırakmıştır. En yakın arkadaşı Andrew ise gezgin ve umursamaz bir sanatçı olmayı seçmiştir. Yıllar sonra yeniden görüşen iki eski arkadaş, eski tempolarını yakalamışken, alkolün su gibi aktığı bir partide amatör bir porno film yarışmasına katılmaya karar verirler. Kameranın önünde sevişecek, sınırları ve zihinleri zorlayacaklardır. Eşcinselden de öte, porno değil, sanat için...
4 comments

Tünel'de bir gün

1 comments

Rakiplerimizi taniyalim

Vezirspor'da devam eden devler liginde bu haftasonu karsilacagimiz yeni rakibimizi tanitmanin artik zamaninin geldigini dusunuyorum. Ilk bakista farkedilecegi gibi bu bir kiz takimi. Artik yok mustafa'nin robert takimi yok mehmet'in garip takimi gibi abidik gubidik takimlarla haybeye maclar yok. Hazirlik donemini tamamladik ve bizi cok ciddi maclar bekliyor. Ilk rakibimize soyle bir baktigimizda 3 numara Jenny'le 14 numara Laura takimin yildizlari olarak goze carpiyolar. Basariya ulasmak istiyorsak bu ikiliye iyi markaj yapmamiz sart. Ayrica 2 numara Loanna'da Jessica Alba tipi kivrak melezlerin guzel orneklerinden biri diyebiliriz. Sagbekten olumcul bindirmeleriyle etkili olacakmis gibi gozukuyor. Ote yandan 11 ve 5 numaralarda Sarah ve Lindsay'de sempatiklikleriyle cok yan yakacagi benzer. Gelgelelim, yukarda degindigimiz ilk 5 disindaki kizlarin hepsi maalesef antilop ciktilar. Yani anliycaginiz kadro derinligini rahatlikla bu takimin zayif noktasi olarak nitelendirebiliriz.
Neyse fazlada uzatmanin bi anlami yok ben kafamda takimlari soyle eslestirdim. Ben Laura'yi birebir adam markajina aliyorum ondan sonra kim kimi almis umurumda olmuyor. Kendi aranizda halledin artik, ben gerisine karismam baboli.
3 comments

Liselim

bundan sonra her sali yepyeni, citir citir liseli resimleriyle karsinizda olacagim. stay connected
1 comments

12 Ekim 2009

Sexiest men 2009 top 5



Bir iş günü çıplak erkek resimlerine bakarken iş arkadaşlarına yakalananlara ithafen...

Efendim 2009'un en seksi erkekleri açıklanmış;








Kamuoyuna sunulur, hatta daha verimli olsun diye bir resim de koymuşlar (İlgilenenlere)
6 comments

11 Ekim 2009

Don baba donelim



Yil 2006, Sporx
- Hangi takımı tutuyorsunuz?
Galatasaraylıyım.
- Peki FB TV'de çalışır mısınız?
Fenerbahçe TV'den bir teklif daha önce gelmişti. Ben de "Herkes benim Galatasaraylı olduğumu biliyor. Benim ne işim var Fenerbahçe TV'de" dedim. Biraz zor.

Yil 2008, Yeni Safak
- Hangi takımı tutuyorsunuz?
Eskiden Galatasaray`ı tutuyordum ama artık takım tutmuyorum.
- Neden?
Çünkü profesyonelliğimin önüne geçip, mesleğime zarar veriyordu. Televizyonda haber sunan spikerleri izlediğinizde çoğunun hangi takımı tuttuğunu anlıyorsunuz. Bence bu çok doğru olmuyor.

Yil 2009, Vatan
- Galatasaraylı Arda “Beni hiçbir para Fenerbahçeli yapamaz” dedi. Siz bu sözler hakkında ne düşünüyorsunuz? Takım fanatikliği nasıl bir şey sizce?
Vallahi kimse büyük konuşmasın, çünkü herkes bir gün Fenerbahçeli oluyor.
-Vay vay vay vay harbi Fenerli'yiz anlaşılan.
Herkes gibi.
0 comments

Blog Archive