“Orada”nın dünya prömiyeri Ghent Film Festivali'nde!
Parçalanmış bir aile, bir günlüğüne “Orada” adlı filmde bir araya geliyor... Çekimleri Büyükada'da tamamlanan “Orada”nın 25 Aralık'ta vizyona girmesi planlanıyor. Dolunay Soysert ve Sinan Tuzcu'nun başrollerini paylaştığı Orada, vizyona doğru geri sayarken yapımcı ve yönetmenleri Hakkı Kurtuluş ile Melik Saraçoğlu, Reset Magazin'e filme dair görüşlerini aktarıyor. Röportaj biter bitmez “Orada”, Türkiye'deki vizyon tarihinden önce Belçika'da düzenlenecek film müziği konusunda dünyanın en prestijli festivali kabul edilen 6-17 Ekim tarihleri arasındaki Ghent Film Festivali'ne uğurlanıyor.
Özge Öndeş: "Orada" hakkında bilgi verir misiniz?
Hakkı Kurtuluş: Orada; parçalanmış, üyelerinin birbirlerini hayatlarından sildiği, âdeta yok saydığı, ekonomik gücünü yitirmiş bir İstanbul ailesinin 24 saatliğine bir araya gelişini anlatıyor.
Melik Saraçoğlu: İlk uzun metrajlı filmimiz olan Orada'yı, Kültür Bakanlığı'nın verdiği parasal destek sayesinde çekebildiğimizi de söylemek gerek tabii. Filmin oyuncu kadrosu Dolunay Soysert, Sinan Tuzcu, Erol Günaydın, Füsun Erbulak ve Bahtiyar Engin'den oluşuyor. Ayrıca ekibimizde birçok önemli eserde imzası bulunan önemli isimler de var; Görüntü Yönetmeni Eyüp Boz, Besteci Alper Maral, Kurgucu Çiçek Kahraman gibi...
Parçalanmış bir aile, bir günlüğüne “Orada” adlı filmde bir araya geliyor... Çekimleri Büyükada'da tamamlanan “Orada”nın 25 Aralık'ta vizyona girmesi planlanıyor. Dolunay Soysert ve Sinan Tuzcu'nun başrollerini paylaştığı Orada, vizyona doğru geri sayarken yapımcı ve yönetmenleri Hakkı Kurtuluş ile Melik Saraçoğlu, Reset Magazin'e filme dair görüşlerini aktarıyor. Röportaj biter bitmez “Orada”, Türkiye'deki vizyon tarihinden önce Belçika'da düzenlenecek film müziği konusunda dünyanın en prestijli festivali kabul edilen 6-17 Ekim tarihleri arasındaki Ghent Film Festivali'ne uğurlanıyor.
Özge Öndeş: "Orada" hakkında bilgi verir misiniz?
Hakkı Kurtuluş: Orada; parçalanmış, üyelerinin birbirlerini hayatlarından sildiği, âdeta yok saydığı, ekonomik gücünü yitirmiş bir İstanbul ailesinin 24 saatliğine bir araya gelişini anlatıyor.
Melik Saraçoğlu: İlk uzun metrajlı filmimiz olan Orada'yı, Kültür Bakanlığı'nın verdiği parasal destek sayesinde çekebildiğimizi de söylemek gerek tabii. Filmin oyuncu kadrosu Dolunay Soysert, Sinan Tuzcu, Erol Günaydın, Füsun Erbulak ve Bahtiyar Engin'den oluşuyor. Ayrıca ekibimizde birçok önemli eserde imzası bulunan önemli isimler de var; Görüntü Yönetmeni Eyüp Boz, Besteci Alper Maral, Kurgucu Çiçek Kahraman gibi...
“Bu rolü Erol Günaydın oynar!”
Özge Öndeş: Oyuncular hakkında görüşleriniz nelerdir?
Melik Saraçoğlu: Gerçek hayatta evli bir çift olan Dolunay Soysert ve Sinan Tuzcu, Orada'da abla ile kardeşi canlandırıyor. Üstelik de hiç iyi geçinemeyen, yıllardır görüşmemiş bir abla kardeşi... Bu durumun ikisi için de zorlayıcı bir yanı olduğu açık (hele bir de birbirlerini böylesi seven bir çift oldukları düşünülünce); fakat altından kalkabildikleri kanaatindeyim. İkisi de Türkiye'nin en ünlü oyuncuları arasında yer alıyor olmalarına rağmen böyle düşük bütçeli ve kısıtlı imkânlara sahip bir filmde oynamayı seve seve kabul ettiler. Bununla da kalmayıp, çekim süresince bize ellerinden gelen her türlü yardımı sağladılar. En ufak bir "şöhret kaprisinde" bulunmadılar. Şeker gibi insanlar gerçekten de... İkisine de minnettarız.
Erol Günaydın'ın canlandırdığı karakteri, daha senaryo yazım aşamasında “bu rolü Erol Günaydın oynar” diye düşünerek yazmıştık. Senaryomuzla kapısını çalıp kendisiyle tanıştığımızda, doğru bir tercih yaptığımızı anladık zaten... Çekimlerin bir yıl öncesinden Erol Bey'le irtibata geçmiş olsak da aradan geçen süre zarfında Erol Günaydın, çok ciddi rahatsızlıklar geçirdi ve bir nevi ölümden döndü; basında çıkan ameliyat haberlerini hatırlarsınız... Çekim günü gelip çattığındaysa kimi sağlık sorunları devam ediyordu. Sonuçta biraz o kendini zorladı, biraz biz kendimizi zorladık ve Erol Günaydın'ın “Orada”daki babayı oynamasını sağlamış olduk.
Anne rolündeki Füsun Erbulak ise yine Erol Bey'in tavsiyesiyle filme katıldı. Anne Hümeyra rolü, gerçekten de fiziksel açıdan çok zorlayıcı ve o yaşlardaki bir kadın oyuncu için epey ürkütücü bir roldü. Erol Bey "bu işin altından kalksa kalksa bizim deli Füsun kalkar" dediğinde biz de Füsun Hanım'ın evinin yolunu tuttuk. Füsun Erbulak'ın bir yan rol olmasına rağmen filmde kilit görevi üstelenen anneyi başarıyla canlandırdığına inanıyorum.
Hakkı Kurtuluş: Bahtiyar Engin'inse hem imam hem de papaz olarak iki dinin din adamını da başarıyla oynayarak ilginç ve kayda değer bir oyunculuk sınavı verdiğini düşünüyoruz. Engin'in İmam Hatip kökenli olması, İmam'ı oynadığı sahnelerde işimizi oldukça kolaylaştırdı.
Özge Öndeş: Orada'yı çekmeye karar vermenizin hikâyesini anlatır mısınız?
Melik Saraçoğlu: Ben Lyon'da lisansımı bitirdikten sonra İstanbul'a dönmüştüm. Hakkı'ysa Paris'te doktorasını yapmaya devam ediyordu. Bir tür "kısır döngü" içine girdiğimizi ve ileriki birkaç yıl boyunca da bu şekilde yaşamaya devam etmek istemediğimizi gördük. İllâ ki film yapacaktık ama ağırdan almanın, harekete geçmemenin bir anlamı yoktu. Sonuçta uzun süren telefon konuşmalarının ardından (teşekkürler Skype) böyle bir film yapmaya karar verdik. Orada, aslında Hakkı'nın yıllar önce yazdığı bir sinopsisti ve filmin şimdiki hâliyle hiç alakası yoktu. Önce sinopsisi, sonra tretmanın bir kısmını bu şekilde iki ayrı ülkeden yazdık, sonra iş ciddiye binince bir araya geldik ve senaryoyu yazmaya koyulduk.
Hakkı Kurtuluş: Kültür Bakanlığı macerası Ankara trenli, bol bürokrasili geçti. Ancak özen ve iyi bir Türkçe'yle hazırladığımız dosyamız kabul gördü ve Orada'yı çekecek çekirdek sermayeyi yaratabildik.
Özge Öndeş: Çekim sırasında yaşadığınız ilginç deneyimler var mı?
Melik Saraçoğlu: Bu ilk uzun metrajlı filmimiz olduğu için çekimlerin tamamının bizim için bir deneyim olduğunu söylemek gerek. Yapım sürecinde de yapım sonrası süreçte de çok şeyler öğrendik. Bunların birçoğunun acılı öğrenim süreçleri olduğu söylenebilir ama ilk film böyle bir şey işte...
Hakkı Kurtuluş: Orada'nın çekim öncesi, çekim ve çekim sonrası aşamalarının hemen hemen tümü "iki genç yönetmenin imtihan ettiği çileler" şeklinde özetlenebilir. Hayatımızda daha önce hiç karşılaşmadığımız derecede zorluklarla karşılaştık. “Orada”, bize pek çok deneyim kattı ama doğrusunu söylemek gerekirse ömrümüzden de bir ısırık kopardı. Bilmiyorum her ilk film böyle midir; ama bizimkisi gerçekten "ilginç" sözcüğünü taşırırcasına dolu bir deneyimdi!
Melik Saraçoğlu: Bir de çekim ekibini ara sıra muz, gofret, çikolata gibi şekerli besinlerle besleyip hoş tutmak gerektiğini öğrendik; özellikle sesçiniz İsmail Karadaş ise...
Özge Öndeş: Oyuncular hakkında görüşleriniz nelerdir?
Melik Saraçoğlu: Gerçek hayatta evli bir çift olan Dolunay Soysert ve Sinan Tuzcu, Orada'da abla ile kardeşi canlandırıyor. Üstelik de hiç iyi geçinemeyen, yıllardır görüşmemiş bir abla kardeşi... Bu durumun ikisi için de zorlayıcı bir yanı olduğu açık (hele bir de birbirlerini böylesi seven bir çift oldukları düşünülünce); fakat altından kalkabildikleri kanaatindeyim. İkisi de Türkiye'nin en ünlü oyuncuları arasında yer alıyor olmalarına rağmen böyle düşük bütçeli ve kısıtlı imkânlara sahip bir filmde oynamayı seve seve kabul ettiler. Bununla da kalmayıp, çekim süresince bize ellerinden gelen her türlü yardımı sağladılar. En ufak bir "şöhret kaprisinde" bulunmadılar. Şeker gibi insanlar gerçekten de... İkisine de minnettarız.
Erol Günaydın'ın canlandırdığı karakteri, daha senaryo yazım aşamasında “bu rolü Erol Günaydın oynar” diye düşünerek yazmıştık. Senaryomuzla kapısını çalıp kendisiyle tanıştığımızda, doğru bir tercih yaptığımızı anladık zaten... Çekimlerin bir yıl öncesinden Erol Bey'le irtibata geçmiş olsak da aradan geçen süre zarfında Erol Günaydın, çok ciddi rahatsızlıklar geçirdi ve bir nevi ölümden döndü; basında çıkan ameliyat haberlerini hatırlarsınız... Çekim günü gelip çattığındaysa kimi sağlık sorunları devam ediyordu. Sonuçta biraz o kendini zorladı, biraz biz kendimizi zorladık ve Erol Günaydın'ın “Orada”daki babayı oynamasını sağlamış olduk.
Anne rolündeki Füsun Erbulak ise yine Erol Bey'in tavsiyesiyle filme katıldı. Anne Hümeyra rolü, gerçekten de fiziksel açıdan çok zorlayıcı ve o yaşlardaki bir kadın oyuncu için epey ürkütücü bir roldü. Erol Bey "bu işin altından kalksa kalksa bizim deli Füsun kalkar" dediğinde biz de Füsun Hanım'ın evinin yolunu tuttuk. Füsun Erbulak'ın bir yan rol olmasına rağmen filmde kilit görevi üstelenen anneyi başarıyla canlandırdığına inanıyorum.
Hakkı Kurtuluş: Bahtiyar Engin'inse hem imam hem de papaz olarak iki dinin din adamını da başarıyla oynayarak ilginç ve kayda değer bir oyunculuk sınavı verdiğini düşünüyoruz. Engin'in İmam Hatip kökenli olması, İmam'ı oynadığı sahnelerde işimizi oldukça kolaylaştırdı.
Özge Öndeş: Orada'yı çekmeye karar vermenizin hikâyesini anlatır mısınız?
Melik Saraçoğlu: Ben Lyon'da lisansımı bitirdikten sonra İstanbul'a dönmüştüm. Hakkı'ysa Paris'te doktorasını yapmaya devam ediyordu. Bir tür "kısır döngü" içine girdiğimizi ve ileriki birkaç yıl boyunca da bu şekilde yaşamaya devam etmek istemediğimizi gördük. İllâ ki film yapacaktık ama ağırdan almanın, harekete geçmemenin bir anlamı yoktu. Sonuçta uzun süren telefon konuşmalarının ardından (teşekkürler Skype) böyle bir film yapmaya karar verdik. Orada, aslında Hakkı'nın yıllar önce yazdığı bir sinopsisti ve filmin şimdiki hâliyle hiç alakası yoktu. Önce sinopsisi, sonra tretmanın bir kısmını bu şekilde iki ayrı ülkeden yazdık, sonra iş ciddiye binince bir araya geldik ve senaryoyu yazmaya koyulduk.
Hakkı Kurtuluş: Kültür Bakanlığı macerası Ankara trenli, bol bürokrasili geçti. Ancak özen ve iyi bir Türkçe'yle hazırladığımız dosyamız kabul gördü ve Orada'yı çekecek çekirdek sermayeyi yaratabildik.
Özge Öndeş: Çekim sırasında yaşadığınız ilginç deneyimler var mı?
Melik Saraçoğlu: Bu ilk uzun metrajlı filmimiz olduğu için çekimlerin tamamının bizim için bir deneyim olduğunu söylemek gerek. Yapım sürecinde de yapım sonrası süreçte de çok şeyler öğrendik. Bunların birçoğunun acılı öğrenim süreçleri olduğu söylenebilir ama ilk film böyle bir şey işte...
Hakkı Kurtuluş: Orada'nın çekim öncesi, çekim ve çekim sonrası aşamalarının hemen hemen tümü "iki genç yönetmenin imtihan ettiği çileler" şeklinde özetlenebilir. Hayatımızda daha önce hiç karşılaşmadığımız derecede zorluklarla karşılaştık. “Orada”, bize pek çok deneyim kattı ama doğrusunu söylemek gerekirse ömrümüzden de bir ısırık kopardı. Bilmiyorum her ilk film böyle midir; ama bizimkisi gerçekten "ilginç" sözcüğünü taşırırcasına dolu bir deneyimdi!
Melik Saraçoğlu: Bir de çekim ekibini ara sıra muz, gofret, çikolata gibi şekerli besinlerle besleyip hoş tutmak gerektiğini öğrendik; özellikle sesçiniz İsmail Karadaş ise...
Ghent'te çay partisi!
Özge Öndeş: Orada'nın yurtiçi ve yurtdışı festival planları nelerdir?
Melik Saraçoğlu: Yurtiçi festivaller hakkında henüz bir şey söylemek için erken. Önümüzde Bursa, Ankara, İstanbul ve Adana var. Oldukça uzun bir süreç olduğu için hangilerine katılırız, şimdiden söylemek zor.
Katılacağımız yurtdışı festivallerinin ilki, dünya prömiyerimizi de gerçekleştireceğimiz Ghent Film Festivali. Ghent, aynı zamanda film müziği konusunda dünyanın en prestijli festivali olarak da gösteriliyor. Dolayısıyla, en iyi film ve diğer bildiğimiz ödüllerin yanı sıra, bestecimiz Alper Maral'ın burada “En İyi Müzik Ödülü” kazanma ihtimali de var. Bu gerçekleştiği takdirde Alper Maral'ın evine gidip çaya kurabiye bandırarak ufak çaplı bir kutlama yapmayı planlıyoruz. Ödül alamazsa da bisküvi bandırmakla yetinebiliriz...
Hakkı Kurtuluş: Alper Maral bilgi birikimi ve yeteneğiyle şu an sadece ülkemizin değil, günümüz çağdaş müziğinin de sıra dışı bir ismi. Alper, film boyunca çalıştığımız arkadaşlarımız arasında belki de frekanslarımızın en çok uyuştuğu kişi oldu.
Filmin festival macerasına gelince... “Orada”, Ghent'ten sonra Fransa'da üç festivalde, Slovakya, Hindistan ve daha pek çok ülkede yarışacak, gösterilecek.
Özge Öndeş: Bize kendinizden bahseder misiniz?
Hakkı Kurtuluş: 1980 doğumluyum. Galatasaray, Lyon, Tübingen Üniversiteleri, ENS-LSH ve EPHE'de sinema, edebiyat ve Alman etütleri okudum. Sinema, edebiyat ve akademi hayatımın üç temel uğraş alanı. Sinema adına günümüzde üretilen genelgeçer filmleri değil, Bergman'dan Tarkovsky'e, Bunuel'den Fellini'ye, Truffaut'ya uzanan bir kuşağın birikimini kendime referans alıyorum.
Melik Saraçoğlu: 1984 yılında İstanbul'da doğdum. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Lyon ve Viyana'da sinema-edebiyat lisansı yaptım. “Sinema Defteri”, “Empire Türkiye” gibi mecralarda sinema yazıları yazdım. Edebiyatla da ilişkimi soğutmamak için elimden geleni yapıyorum.
Özge Öndeş: Filme dair eklemek istedikleriniz var mı?
Hakkı Kurtuluş: “Orada”nın sadece "sanat" veya "festival" filmleri statüsünde değerlendirilmemesini umarım. Her şeyden önce “Orada”, benim için "düzgün yapılmaya çalışılmış" bir filmdir. İyi mi kötü mü olduğuysa izleyiciye kalmış!
Melik Saraçoğlu: “Orada”, sinemasal kariyerimiz boyunca yavaş yavaş yerleşeceğine inandığım kendi sinema dilimizin oluşmasında önemli bir adım. Daha yolumuz uzun elbette...
Özge Öndeş: Orada'nın yurtiçi ve yurtdışı festival planları nelerdir?
Melik Saraçoğlu: Yurtiçi festivaller hakkında henüz bir şey söylemek için erken. Önümüzde Bursa, Ankara, İstanbul ve Adana var. Oldukça uzun bir süreç olduğu için hangilerine katılırız, şimdiden söylemek zor.
Katılacağımız yurtdışı festivallerinin ilki, dünya prömiyerimizi de gerçekleştireceğimiz Ghent Film Festivali. Ghent, aynı zamanda film müziği konusunda dünyanın en prestijli festivali olarak da gösteriliyor. Dolayısıyla, en iyi film ve diğer bildiğimiz ödüllerin yanı sıra, bestecimiz Alper Maral'ın burada “En İyi Müzik Ödülü” kazanma ihtimali de var. Bu gerçekleştiği takdirde Alper Maral'ın evine gidip çaya kurabiye bandırarak ufak çaplı bir kutlama yapmayı planlıyoruz. Ödül alamazsa da bisküvi bandırmakla yetinebiliriz...
Hakkı Kurtuluş: Alper Maral bilgi birikimi ve yeteneğiyle şu an sadece ülkemizin değil, günümüz çağdaş müziğinin de sıra dışı bir ismi. Alper, film boyunca çalıştığımız arkadaşlarımız arasında belki de frekanslarımızın en çok uyuştuğu kişi oldu.
Filmin festival macerasına gelince... “Orada”, Ghent'ten sonra Fransa'da üç festivalde, Slovakya, Hindistan ve daha pek çok ülkede yarışacak, gösterilecek.
Özge Öndeş: Bize kendinizden bahseder misiniz?
Hakkı Kurtuluş: 1980 doğumluyum. Galatasaray, Lyon, Tübingen Üniversiteleri, ENS-LSH ve EPHE'de sinema, edebiyat ve Alman etütleri okudum. Sinema, edebiyat ve akademi hayatımın üç temel uğraş alanı. Sinema adına günümüzde üretilen genelgeçer filmleri değil, Bergman'dan Tarkovsky'e, Bunuel'den Fellini'ye, Truffaut'ya uzanan bir kuşağın birikimini kendime referans alıyorum.
Melik Saraçoğlu: 1984 yılında İstanbul'da doğdum. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Lyon ve Viyana'da sinema-edebiyat lisansı yaptım. “Sinema Defteri”, “Empire Türkiye” gibi mecralarda sinema yazıları yazdım. Edebiyatla da ilişkimi soğutmamak için elimden geleni yapıyorum.
Özge Öndeş: Filme dair eklemek istedikleriniz var mı?
Hakkı Kurtuluş: “Orada”nın sadece "sanat" veya "festival" filmleri statüsünde değerlendirilmemesini umarım. Her şeyden önce “Orada”, benim için "düzgün yapılmaya çalışılmış" bir filmdir. İyi mi kötü mü olduğuysa izleyiciye kalmış!
Melik Saraçoğlu: “Orada”, sinemasal kariyerimiz boyunca yavaş yavaş yerleşeceğine inandığım kendi sinema dilimizin oluşmasında önemli bir adım. Daha yolumuz uzun elbette...
1 comments:
helal olsun melik'e,bizim gokdeniz hala barlarda karı kovalasın
Yorum Gönder