Olmadan dalinda curuyenler burda toplaniyor

28 Kasım 2009

Hayvan Hakları

VURUN SAHİPSİZ HAYVANLARA

Meriç Kiremitçi – İlkan Koyuncu**

İnsanoğlunun en yakın dostları olarak addedilen hayvanları, bugünlerde bir arabanın arkasına bağlı olarak sürüklenir vaziyette veya müzik kliplerinde yarı baygın şekilde görmek mümkün. Kimi zaman sevgisini hoyratça gösteren insana karşı çaresiz kalan hayvanlar, ne yazık ki basiretsiz yasalar karşısında da bir o kadar korunmasızlar.

Hayvanların Hukuki Durumu

Korunmasız olarak nitelendirdiğimiz hayvanların hukukun neresinde bulundukları, pratik anlamda değil de hukuki bağlamda korunmalarının ne şekilde olacağı, tartışmalıdır. Hayvanları korumanın teoride iki farklı nedeni vardır:
• hayvanın canlı bir varlık olarak kabul edilip insanlar gibi yaşama “hakkı” olduğunun düşünülmesi
• doğal zincir ve ekolojik denge gözetilerek insanlığın devamı için hayvanlara ihtiyaç duyulması

İlk nedenin geçerli olabilmesi için hayvanların hak sahibi olduğunun kabul edilmesi gerekir. “Hak, birey olmak, irade ve hukuki güvence kavramlarının toplamıyla izah edilebilir”.1 “Hukukta hak ehliyetine sahip varlıklara kişi denir.”2 Kişiler de Medeni Kanun’a göre tüzel ve gerçek kişiler olmak üzere ikiye ayrılır. Gerçek kişi ifadesiyle yalnızca insan kastedilmektedir. Medeni Kanun’un 28. maddesine göre kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer. “Hukukumuz ceninin ehliyetinin, geciktirici koşula bağlı bir ehliyet olduğunu kabul etmektedir”.3 Bu bağlamda hayvanlar, kişi olarak kabul edilmediğine göre, hayvanların hak sahibi olmalarının da mümkün olmadığı düşünülebilir. SUNGURBEY’e göre; “Cenine nasıl bağımsız yaşama hakkı (sınırlı hak ehliyeti) tanıyorsak ve bu sınırlı hak ehliyetinin varlığı ananın yaşama hakkının ‘zaruret’ durumunda tercih edilmesini engellemiyorsa, hayvanlara da bağımsız yaşama hakkı ve dolayısıyla ‘sınırlı hak ehliyeti’ tanımamız gerekir. Bu durum, insan hayatı ile karşılaştırıldığında ve özellikle zaruret hâlinde, insan hayatının üstün tutulmasını engellemeyecek, ne var ki hayvanlarda deney ve avcılık facialarını engelleyecektir.”4
Türk Hukuku, doğal zincir ve ekolojik dengeyi gözeterek, insanlığın devamı için hayvanların korunması gerekliliğini kabul etmiş ve hayvanları birey olarak değil tür olarak koruma yoluna gitmiştir. Bu hususu kanunlarda açıkça görmek mümkündür. Ancak hayvanlarla duygusal bağı olan, onları ailelerinin bir ferdi olarak nitelendiren hayvan severlerce, hayvanların sadece ‘tür’ veya ‘mal’ kapsamında korunmasının kabul edilemeyeceği aşikârdır.

Türk Ceza Kanunu’nda Hayvan Kavramı

765 sayılı Eski Türk Ceza Kanunu’nun 577. maddesi, hayvanlara kötü muamele başlığı altında sahipsiz hayvanları koruma altına almıştı. Her ne kadar ceza caydırıcılıktan uzak, hafif para cezasından ibaret olsa da, sahipsiz hayvanlara kötü muamelede bulunanlara karşı yargı yolu açık idi.
5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’nda ise hayvanlara yönelik suçlar, 151/2, 181/4, 182/2 ve 226/4 maddelerinde düzenlenmiştir. Sahipli hayvanlara yapılan kötü muamele, sahibinin şikayetine bağlı olarak cezalandırılmakta iken, sahipsiz hayvanlara yapılan kötü muameleye karşı herhangi bir cezai müeyyide öngörülmemiştir. 5237 sayılı TCK’nın 151. maddesinde “mala zarar verme” başlığı altında yapılan düzenleme hayvanı açıkça bir eşya, bir mal gibi değerlendirmiş ve hayvanın bir değeri olduğunu kabul edip, değerinin azalmasına sebep olana da cezai yaptırım öngörmüştür.
TCK’nın 181 ve 182. maddelerinde ise çevreye karşı suçlar başlığı altında ve ayrıca 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda hayvanlar ‘tür’ kapsamında, doğanın ve çevrenin bir parçası olarak ele alınmıştır. Hayvanların üremesine engel teşkil edebilecek ve doğal özelliklerinin değişmesine neden olabilecek faaliyetler için cezai yaptırım öngörülmüştür. Bu yasalar ışığında her ne kadar sahipsiz hayvanların da koruma altında olduğunu düşünmek mümkün olsa da, zararın tespit edilip, sorumluların cezalandırılması oldukça düşük bir ihtimaldir, zira buradaki ‘hayvanın zarar görmesi’ kavramı dolaylı olarak ele alınmakta, ve ilgili madde hayvanların korunması konusunda işlerliğini önemli ölçüde yitirmektedir.
TCK’nın 236. maddesinde ise müstehcenlik başlığı altında “şiddet kullanarak, hayvanlara, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yollardan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntü içeren ürünleri üreten, ülkeye sokan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, başkalarının kullanımına sunan veya bulunduran kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.” ifadeleri yer almaktadır. Bu maddeyle hayvanların cinsel obje olarak kullanılmasının önüne geçilmek istenmiştir.

5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu

2004 yılında AB’ye uyum yasaları çerçevesinde yürürlüğe giren 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, sahipsiz hayvanları korumakta fakat bu koruma Ceza Kanunu kapsamında yer almadığından yetersiz kalmaktadır. Bu yasayı ihlal edenler suç işlemiş sayılmamaktadır ve cezaları mahkeme tarafından değil Çevre ve Orman Bakanlığı’nca verilmektedir. Belki de en önemlisi, söz konusu yasaya aykırı davrananların bu davranışı, adli sicil kayıtlarına işlenmemektedir. Başka bir deyişle, yüzlerce sahipsiz hayvanı öldüren, işkence eden bir cani bile sadece idari makamlar tarafından kesilen idari para cezasını ödeyecek, savcılıktan temiz kâğıdı aldığında ise adli sicil kaydında her hangi bir emareye rastlanmayacaktır. Yaptığının bilincinde olmayan vurdumduymaz kişilerce katledilen, tecavüze uğrayan, aç susuz bırakılan hayvanlar, yasa değişip ciddiye alınabilir hâle gelene kadar belki de aynı merhametsiz kişilerden aynı muameleleri görmeye devam edeceklerdir.
5199 sayılı Kanun’da eleştirilmesi gereken bir diğer nokta da, hayvanlara yapılan kötü muameleye karşı savcılığın re’sen takip etme yetkisinin olmamasıdır. Bu da demek oluyor ki sahipli hayvanlar bir eşya muamelesi görerek, sahiplerinin şikayetine bağlı olarak, kendilerine hissiz, içgüdüsüz canlılarmış gibi davrananların cezalandırılmaları sağlanabilecek; sahipsiz hayvanlar ise genel olarak 5199 sayılı kanunun 6. maddesi ve TCK’nın çevre korunması hükümleri altında korunmaya (belki de korunamamaya) çalışılacaktır. En basit örnekle kendi evcil hayvanına kötü muamelede bulunan kişilere karşı, yürürlükteki Ceza Kanunu ışığında müdahele edilememektedir. Yasa mevcut hâliyle eleştirilmekte ve hayvan koruma dernekleri tarafından Ceza Kanunu’nun kapsamına alınması için çeşitli çalışmalar ve girişimler yapılmaktadır. Hayvanlara yapılan kötü muamelenin kabahat olarak değil, suç olarak nitelendirilmesi istenmektedir.
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu AB uyum yasaları çerçevesinde çıkarılması sebebiyle de bir çok eleştiriye maruz kalmaktadır. Bu konuda HEKİMOĞLU tepkisini “... Kanun geçen sene uzun uzadıya komisyonları aşıp, nihayet Genel Kurul'da kabul edildiği için, bundan böyle bizim hayvanların da tıpkı Avrupalı ve ABD'li türdeşleri gibi 'sui generis' bir yasaları olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyip, artık bu duyarlı alanda da tam bir Batılı görüntüye kavuşmamızın zevk ü sefasını huzur içinde sürebiliriz. ... Kanuna göre, hayvanlara kasıtlı olarak kötü davranmak, acımasız ve zalimce işlem yapmak, dövmek, aç ve susuz bırakmak, aşırı soğuğa ve sıcağa maruz bırakmak, fiziksel ve psikolojik acı çektirmek suretiyle muamele edenlere hayvan başına 250 milyon lira idari para cezası verilecek. Kanun koyucu tarafından öngörülen şu cezaya bir bakın. Hayvanların biyolojik ve manevi varlığına karşı kasten gerçekleştirilen, canice bir eyleme karşı uygun görülen bu trajikomik para cezası, her şeyden önce hukuk tekniği açısından cezanın sosyal amacı olan özel ve genel önleme hedefleriyle hiçbir surette bağdaşmıyor.”5 şeklinde ifade etmiştir. Mevcut kanunun değişmesi için büyük çaba harcayan ŞENPOLAT ise; “...Ben 5199 sayılı yasanın uygulanmaması için çabalıyorum çünkü bu yasa uygulandığı zaman en iyi olasılıkla 250 milyon lira ile 1 milyar lira arası idari para cezası kesiliyor..zaten çoğunlukla da faili bulamadığınız zaman bu kabahat yapanın yanına kâr kalıyor..hattâ hayvan ölürken bile devlet para kazanıyor , bu işkence yapıldığı için…böyle bir tezat olabilir mi? Canın değerini hangi parayla geri getirebilirsiniz?6” cümleleriyle yasadaki aksaklıkları belirtmiştir.

Hayvan Haklarının Diğer Ülkelerde Korunması

Ülkemiz, hayvan hakları konusunda oldukça yavaş hareket etse de özellikle batılı medeniyetler bu konunun ehemmiyetini çok eski yıllarda kavramış ve çeşitli önlemler almıştır. 15 Ekim 1978 tarihinde UNESCO Merkezi’nde ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi herhangi bir bağlayıcılığı olmamasına rağmen hayvanlara verilmesi gereken değerin altını çizmiştir. Bu beyannameye göre bütün hayvanlar, eşit haklara sahiptir ve bütün hayvanlara saygı gösterilmelidir.
Hayvan hakları konusunda en çok çaba sarfeden ülkelerden biri Almanya’dır. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerden ilk olarak Almanya’da, hayvanların korunmasına ilişkin hükümler Anayasa’da yer almıştır (Grundgesetzartikel 20a). 1871 yılında Ceza Yasası’nda yapılan değişiklikle hayvanlara eziyet ve işkenceyi yasaklayan Almanya’da, Nisan 2008’de hayvan severler ve hayvan koruma dernekleri tarafından emsalsiz olarak nitelendirilen bir karara imza atılmıştır. ‘Berlin Tiergarten Sulh Hukuk Mahkemesi’ ’nin verdiği karara göre, kedisini 5. kattan atarak ölümüne sebebiyet veren sanık, işlediği fiilin ağırlığının farkında olmaması, ayrıca bundan çok da pişmanlık duymadığı izlenimini vermesi de göz önünde bulundurularak, ‘Hayvan Koruma Kanunu’ (Tierschutzgesetz) § 17 ‘ye göre yedi ay hapis cezasına çarptırılmıştır.7 Bu cezanın, bu tür hunharca davranışlarda bulunmayı alışkanlık hâline getirmiş kişiler için oldukça caydırıcı olduğu ortadadır
1986 senesinde ise Hayvanları Koruma Yasası ile “İnsanın bir ‘türdeşi’ olan hayvanlar için sorumluluğu” yani hayvanın insanla türdeş olma (Tiere sind Mitgeschöpfe des Menschen) kavramı tanınmıştır. Alman Medeni Kanunu’ nda (BGB) 20 Ağustos 1990’ da yapılan bir değişiklikle de özel hukuk alanında hayvan hakları ön plana çıkarılmış (TierVerbG ) bu değişiklikten sonra § 90/a ile hayvanların ‘mal’ olarak kabul edilemeyeceği ve özel kanunlarla korunmaları gerektiği hüküm altına alınmıştır.
İsviçre’de, özellikle 1980’li yıllarda yayımlanan, hayvanlara yapılan kötü muamele konulu makalelerin de etkisiyle yürürlüğe giren Hayvanları Koruma Kanunu’ndan sonra, İsviçre Ceza Kanunu’nda esas olarak hayvan haklarıyla alakalı normlar yer almamıştır. Buna rağmen insan – hayvan ilişkisine yönelik hükümler bulunmaktadır. 2003 yılına kadar İsviçre Ceza Kanunu’nda eşya sıfatını haiz olan hayvanlar için bu dönemin sona ermesi, hayvan ve cansız eşya arasındaki farkın tanımlanması ve İsviçre Hukuk düzeni açısından gerekli olduğunun kabul edilmesiyle gerçekleşmiştir.
Fransız Ceza Kanunu’nda konu, diğer kanuna aykırılıklar (autres contreventions) başlığı altında, sahipli – sahipsiz hayvan ayrımı yapılmadan incelenmiştir. 654. madde hayvanlara kötü muameleden başlayarak hayvan yetiştiricilerinin sorumluluklarını, hayvanların taşınmasını, kesimini, gösterilerde kullanılmasını ayrı ayrı düzenlemektedir. Aynı kanunun 655. maddesi de hayvanları kasten öldürme başlığı altında düzenlenmiş ve yine sahipli – sahipsiz tüm hayvanları aynı ölçülerde kapsamına almıştır.
Amerika’da da benzer bir uygulamayı görmek mümkündür. Birçok eyaletin ceza kanunu, hayvan haklarını da korumaktadır. Kalifornia Ceza Kanunu, sahipli, sahipsiz hayvan ayrımı yapmadan 597. maddesinde, hayvanlara zulüm (Cruelty to Animals) başlığı altında, hayvanlara yapılan kötü muameleyi tecziye etmekte, diğer fıkralarda ise hayvanların taşınmasını ve petshopları düzenlemektedir.

“…belki bu yasa değişir…”

Ne yazık ki, günümüz Türkiye’sinde hayvan haklarının asıl amacı hayvanları birey olarak korumak değildir. İnsan, hayvanı ya bir mal ya da doğanın bir parçası (bir tür) olarak nitelendirmektedir. Zaten asıl sorun da insan ve çevre arasındaki ilişkinin sadece ekonomik değerler üzerine kurulu olmasıdır. Toprağın, ormanın, akarsuyun nasıl ekonomik değeri varsa, hayvan türünün de o denli değeri vardır. İnsan, yaşamını idame ettirebilmek için çevreye ve doğal dengeye ihtiyaç duyar. Hayvanlar da ekonomik değerlerinin yanında doğal dengenin unsuru olduklarından korunmaları zaruridir.
Öbür taraftan, insan topluluk hâlinde yaşayan bir varlık olduğundan, bir takım kurallara ihtiyaç duyar. “Hayvanları Koruma Kanunu da hayvanları hak sahibi olarak görmez, insan ve kuruluşlara görevler ve sorumluluklar yükleyerek insan davranışlarını düzenlemeyi amaçlar. Hayvan haklarının muhatabı olan hayvan değil neticede insandır.” 8
Eğer bir gün hayat üstündeki diktatörlüğümüzden vazgeçer, hayvanların sadece bizim refahımız için değil de onların da bu dünyayı en az bizim kadar paylaşmaya hakları oldukları için var olduklarını özümsersek, belki bu yasa değişir. Belki o zaman hayvanları araba arkasında sürükleyenler, kediyi duvara çivileyip ameliyat edenler, canı sıkılınca sokak hayvanlarını kendine eğlence edenler, idari makamlar tarafından değil de mahkemeler tarafından cezalandırılır…

0 comments:

Yorum Gönder